KALPTEKİ AKIL

“Kişi inandığı şeyle çeliştiğinde kalbi rahatsızlık duyar. Bu huzursuzluk onu inancı doğrultusunda davranmaya yöneltir; kalp ancak inandığına uygun yaşarsa huzur bulur. Kalbin sıkıntısı inanılan şeyi yapmamanın zorluğundan daha büyüktür.”

Kişi inancına ters bir davranışta bulunduğunda kalbin mutmain olamayışı, inancının kuvveti oranındadır. Kalbin dilidir bu.

İslâmî literatürde akıl kalptedir. Bir müminin kalbi hak ile batılı ayırt etme gücünü vahyin rehberliğinden, dolayısıyla yaptığı tercihten alır. Beyindeki akıl daha çok işlemsel, yani hesaplama, planlama ve mantık yürütme ile ilgilidir. Kalpteki akıl ise tercihle ilgilidir; idrâkin ve niyetin merkezidir, değerleri, yönelişleri ve inanç doğrultusunda yapılan seçimleri belirler. Kalp, Allah Teâlâ’nın Peygamberimiz (s.a.v.)’e vahyettiği Kur’an-ı Kerim esaslarına göre hareket etmediğinde duyduğu huzursuzluk, işlemsel (beyin merkezli) akla pusula olur.

Kur’an’ın kalbi idrak merkezi olarak zikretmesi (A’râf, 7/179; Hac, 22/46) ve “Kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur” (Ra’d, 13/28) buyurması da kalpteki bu tercihsel aklın önemine işaret eder. İşte bu sebeple insan yalnızca hesaplayan değil, doğruya yönelen bir varlık olur; tercihi onu istikamet üzere kılar.

O halde kalbin kimi, neyi sevdiği (tercih ettiği) çok önemli. Kalpteki pusulaysa, pusulanın yönü doğru değilse yaşananlar kalbin sabit kalacağı yer değildir. Zira kalp son tahlilde gerçek üzerinedir. Kişi bir tek hazzı seviyorsa, hazzı uğruna her şeyi yapacaktır. Kişiyse sevdiği bir tek, sevdiği kişinin yanlışlarına da ortak olacaktır. Hazzı da kişiyi de Allah için seviyorsa onda Allah’ın sevdiği şeyleri sevecek, sevmediğini sevmeyecektir. Allah böyle kişiyi hiç yanıltmaz, böyle kişi gerçek üzerinedir.

Yorum bırakın